SOKRATES’İN FELSEFESİ VE SOKRATES’İN
SAVUNMASI
Sokrates (MÖ 469-399) 469 yılında
Atina’da doğmuştur. Kendini eğitmiş bir
kişidir. Öğrendiklerini başkalarına öğretmiş, bu işten para kazanmamıştır.
Aristokrasiden pek seçkin öğrenci kitlesi vardı. Bildiklerini herhangi bir
kitapta yazmamıştır. Onun düşüncelerini bize öğrencileri Platon (Eflatun):
Savunma, Kriton, Fedon ve Ziyafet adlı kitapları Sokrates’i anlatmış.Ksenofonise
Hatıralar, Savunma, Ziyafet ve Ekonomi gibi eserlerle onu bize anlatır.
Sokrates’e kadar Antik Yunan felsefesi
tabiat ve kozmoloji gibi konularla ilgileniyordu.Sokrates’le birlikte felsefe
yeni bir döneme girdi. Sofistlere kadar insanhenüz felsefenin konusu bile değildi.
Felsefenin yönünü insana çeviren Sokrates olmuştur.Çiçero’ya (MÖ 106-43) göre “felsefeyi gökten yere
indiren” Sokrates olmuştur.Felsefenin konusunu insana, ahlaka şehirlere ve
topluma çeviren kişi Sokrates’tir.
Sokrates, çağdaşları ve özellikle
gençler üzerinde büyük etki göstermişti. Bunun nedeni, düşüncelerine uygun
olarak tam bir bilge hayatı sürmesi; “hakikati” aramaktan başka bir tutkuya
kapılmamış olmasıydı. Düşüncesi ile davranışları arasında tutarlılık ve bir
bütünlük bulunması da Sokrates'i, günümüzün düşüncesine ve felsefesine
yaklaştıran çok önemli bir özelliktir. Sokrates, içinde yaşadığı toplumun
inançlarını, törelerini, peşin hükümlerini, sahte yanlarını derinlemesine
eleştirip ortaya koyduğu
ve akıldan başka bir yol gösterici tanımadığı için ölüme mahkûm edilmiş, hapishaneden kaçmayı dahi kendine yediremediği için ölümü kabul etmiştir.
ve akıldan başka bir yol gösterici tanımadığı için ölüme mahkûm edilmiş, hapishaneden kaçmayı dahi kendine yediremediği için ölümü kabul etmiştir.
Bilgi Anlayışı
Sokrates,Delfi
tapınağının girişinde bulunan “kendini bil, bizzat kendini” sözünden son derece
çok etkilenmiş. Konuşmalarında sık sık bu sözü kullanmıştır. Bunu kendine ilke
edinen Sokrates buna uygun olarak kendini incelemişve kendini anlamaya
çalışmıştır.Sokrates için gerçek değer taşıyan bilgi,insanın kendi kendisi
hakkındaki bilgisidir.
Sürekli kendine çevresindekilere sorular
soran Sokrates,Sofistler gibi insan hayatının pratik sorunlarıyla ilgilenmiş akılla
bunları eleştirmiş, geleneğe aykırı davranmıştır. O sofistlerle buraya kadar birleşir fakat
bundan sonra sofistlerden tamamen ayrılır. Çünkü sofistler rölativist idiler.
Onlara göre tümel geçerliliği olan bir doğrudan bahsedilemez. Onlara göre “İnsan
her şeyin ölçüsüdür.” Sokrates ise tam tersini söyler üzerinde düşünülürse ve
yeterince araştırılırsa tümel bir doğrunun olabileceğine inanıyordu.Kısacası
Sokrates rasyonalist bir düşünceye sahipken sofistler rölativist bir anlayışa
sahipti.Sokrates sorular sorarken göz önünde bulundurduğu şey: sağlam, herkes
için geçerliliği olan bir bilgiye varmaktır. Buna hemen sahip olamayacağımızı, birlikte çalışarak varılacak bir amaç olarak
görüyordu.
Sofistlerin aksine Sokrates’in akla
ve düşüncenin objektif değerine, bireylerin üstünde bir normun bulunduğuna
sarsılmaz bir inancı vardı. Onu sofistlerden ayıran bu inançtı. Ayrıca Sofistler
düşünceleri meydana getiren psikolojik mekanizmalar üzerinde dururken Sokrates
doğruyu belirleyen bir aklın yasası olduğuna inanıyordu.Sofistler pratik
sorunlarla ilgilenirken hep yararıgöz önünde tutmuş Sokrates ise bu probleme
derin bir ahlaki ciddiyetle eğilmiştir.
Sokrates “Ben bir şey bilmiyorum. Bildiğim
tek şey hiçbir şey bilmediğimdir” derken burada bilgiden şüphe etmemiştir. Onun
amacı hayatımıza temel olacak ve bizi birleştirecek ölçüleri birlikte
araştırmaktı. Bilgi ona göre Sofistler’in yaptığı gibi öğretilemez. Çünkü bu
bilgiler ruhta uyku halindedir. Biz sadece onları, düşünceleri doğurturuz.
Sokrates din ve otoriteye hiçbir
zaman gözü kapalı bağlanmamıştır. Sofistlerle olan bu gibi benzerlikleri onun
ölümünü hazırlamıştır.
Sokrates herkese sorular sorar onlara
cevabı buldurmaya çalışır, bu anlamda kendine “atsineği” derdi. Sorularıyla ve eleştirileriyle herkesi
rahatsız ederdi. Onun Sokratik yöntemi (sokratik ironi) meşhurdur: kendini
bilgisizce gösterir, herzaman sorular sorar hiçbir zaman cevap vermezdi.
Bilgiyi başkalarında arardı. Bu yönteme aynı zamanda maiotik(doğurtucu) yöntem
denir. Sokrates kendini her insanın ruhundaki hazineden gerçeği çıkaran bir
kişi, bir ebe olarak görüyordu. Ona göre bilgilerimiz doğuştandır. Biz sadece
bunları hatırlarız. Bu bilgileri hatırlamak için sorular sorarak ortaya
çıkarırız.Sokrates doğruyu bulmaya çalışırken tümevarımcı ve analizci bir metot
uygulamıştır.
Sokrates, daima insani konular
hakkında konuşmuş, iyi, kötü, haklı vehaksız’ınne olduğunu incelemişti. Ayrıca
kendini, kent Tanrısı tarafından insanları uyandırmak ve ikna etmek için
gönderdiğini söylemişti.
Erdem ve Mutluluk Anlayışı
Sokrates’in üzerinde durduğu önemli
bir konu da ahlaktır. O Yunan ahlakının kurucusu sayılır. Ahlak felsefesinin
temel sorusu mutluluk “eudaimonia” sorusundan ibarettir. Mutluluk nedir
sorusuna onun cevabı, insanın tüm eylemlerinin nihai hedefidir. İnsanın kendi
kendiyle uyum içinde olmasıdır. Çünkü Sokrates’e göre insan iyi bir varlıktır.
İnsan eğitilerek kötülük yapması engellenebilir.Sokrates özellikle ahlak kavramları
olan erdem, cesaret, iyilik, kötülük gibi konular üzerinde düşünen bir filozoftur.
İlk düşünürde diyebiliriz.
Sokrates’in bütün çalışmaları ahlakla
ilgilidir. Bu konuda Sokrates, erdem ve bilginin aynı- özdeş oldukları
görüşündedir. Ona göre ahlakta üstün ve erdemli olmak bilgiye bağlıdır. Ancak
doğru bilgi insanı doğru eyleme götürür. Böylece ahlaklılığın özü “iyi”yi
bilmektir. Artık felsefe, herkes için geçerliliği olan “iyi”nin yasası üzerinde
düşünme olmuştur. Böylelikle bilgi ahlaki bir değer kazanır. Ona göre, iyilik,
kötülük, erdem, gibi ahlaki gerçekler, toplumlara ya da insanlara göre değişen
şeyler değildi. Bunlar, düşüncenin metotlu bir şekilde yürümesiyle, bilgisi
sağlam bir şekilde elde edilebilecek olan evrensel gerçeklerdi. Filozofun
görevi, şüphe, eleştirme ve araştırma yoluyla, “iyilik”, “kötülük”, “erdem”,
“adalet” gibi kavramların tam bir bilgisine ulaşmak, bunların kesin tanımlarını
ortaya koymaktı. Aslında, bu bilgiler, insanların ruhunda gizli olarak
bulunuyordu. Önemli olan, bu bilgileri uyandırmak, ortaya çıkmalarına yardım
etmekti
Sokrates’e göre kendini bilmek
mutluluğun gizemidir.Kendini bilen kişi erdemlidir. Aydınlanmış bilge kişi
erdemli olmalıdır. Erdem bilgi ile özdeştir. Erdem iyi olanın bilgisidir. Bilgi
erdemdir. Erdem de mutluluktur. Kötülük yapan kişi aydınlanmamış kişidir. Yani
bilgisiz kişidir. Kötülük bilgi eksikliğinden ileri gelir. Çünkü kişi bilerek
veya isteyerek kötülük yapması deliliktir. Dengeli bir insan nasıl kendine
fiziksel olarak kötülükte bulunmazsa bir insan da isteyerek kötülük yapmaz.
Erdem iyi olanın bilgisidir. Herkese
öğretilebilir. Eğitim yoluyla insan mutluluğunu geliştirebilir. Sokrates’e göre
iyi eylem yararlı olandır. İyi davranışlar bize mutluluk ve başarı getirir.
Kötü davranışlar ise mutsuzluk ve başarısızlık getirir.
Sokrates’e göre ruh ölümsüzdür. Ruh
yaptığı iyi eylemler için ödüllendirilecek kötü eylemler içinde
cezalandırılacaktır.İnsan doğuştan kötü değildir. Kötülüğü yanıldığı için
yapar. Sokrates ahlak görüşünü
temellendirirken ruhun ölümsüz olduğunu kabul etmek zorundadır.
Şu unutulmamalıdır ki Sokrates bilgi
ve ahlak konusunda genel nitelikteki düşüncelerden ileri geçmemiş, erdemin ne
olduğunu sistematik olarak ele almamıştır.
Devlet Anlayışı
Sokrates hem aristokrat idarenin
yaptığı zulmü hem de demokrat idarenin yaptığı zulmü eleştirmiş, hayatını
tehlikeye atmıştır. Demokrasiyi eleştirmiş, devlet yöneticinin bilge olması
gerektiğini söylemiştir. Bilge kişilerin yönetici olmasını savunmuştur. Halk
yanılarak bilge olmayan birini devlet yöneticisi seçebilirdi.
Sokrates’in sonunu getiren olay, demokrasinin
yeni kurulduğu bir zamanda oldu. Sokrates kendi doğrularını savunmaya devam
etmiş ve demokrasinin iki önderi olan Anitos ve Meletos(ki bu iki şahıs
savunmada da isimleri geçer Sokrates’i suçlayan kişilerdi. Sokrates’in
ölümünden sonra devlet hata yaptığını anlar ve Sokrates’in ölümüne neden olan
bu iki kişiden birini ölüme mahkum ederken diğerini sürgüne gönderir.) Sokrat’ın
ölmesi gerektiğini bunun daha iyi olacağını düşünmüşlerdi. Çünkü o Aristokrasiyi temsil ediyordu.
Onun öğrencisi Platonda demokrasiyi
eleştirmiş. Devlet demokrasiyle değil, en bilge ve en iyi kişilerce
yönetilmelidir. Onun amacı filozof bir yönetici yetiştirmekti. Bundan dolayı
felsefesinde ahlak ve siyasete ağırlık vermiştir.
Sokrates ileride bahsedeceğimiz gibi
siyaseti eleştirmiştir. Ama eleştirdiği gündelik siyaset (makam, mevki, güç
elde etmek, statü, servet ve siyasi manevralar)tir. Bu siyasete uzak olduğu anlamına gelmez.
Genel felsefesinin içinde de siyasetin izdüşümleri vardır. Burada siyasetten
kastettiğimiz şey, toplumda kimin yönetici olacağı, yöneten yönetilen
ilişkileri, hak, adalet gibi konulardır.
Sokrates’in kendisine özgü dinsel bir
inancı vardı: o tek bir Tanrıya inanıyordu. Ölümün onu bütünüyle yok
edemeyeceğine kendince güveniyordu. Sokrates site tanrılarını reddetmek ve dine
karşı davranışlarda bulunmak suçlanmıştır. Burada dine karşı olmayı, o dönemin
adetlerine ve geleneklerine aykırı davranmak olarak anlayabiliriz. O dönemde
devlete karşı gelmek Tanrı’ya karşı gelmekle eşdeğerdi. Dinsel bir suç aynı
zamanda siyasi bir suçtu.
Sokrates hayatının önemli anlarında
sürekli içinden bir ses işittiğinden bahseder. Bu ses ona nasıl davranması
gerektiğini emreder. Sokrates içinden duyduğu bu sese “benim daimonum” adını
verir. Biz buna vicdan da diyebiliriz. Buyuran,
alıkoyan ve yol gösteren bu ses ona göre Tanrı’nın sesidir. Kutsal bir sestir.
Tanrının kendisiyle konuştuğunu söyler. Tanrıların bizimle sadece rahip veya
kahinler aracılığıyla değil doğrudan bir iç sesle seslenebileceğini söyler. Bu
sesin ne olduğu üzerinde çeşitli yorumlar yapılmıştır. Ne olarak anlaşılırsa
anlaşılsın (vicdan, ahlaki sezgi, peygamberlerde varolan içgüdü, vb) bu ses Sokrates’in
ahlak görüşünün akıl yönünü tamamlayan bir etkendir. Çünkü bu ses irrasyonel
dini- mistik bir ögedir.Nihayetinde bu “daimonion” onu mahkemede ölüme
götürmüştür. Suçlamada Atina’ya yeni tanrılar getirmek istediği iddiası bununla
temellendirilmiştir.
Ksenofon, Sokrates üzerine hatıralar
adlı kitabında, Sokrates’in inançsız bir kişiye Tanrı’nın varlığını ispat
etmeye çalıştığını bunu yaparken insanın yapısından (zekası, duyuların mükemmelliğiv.b)
ve doğadaki nizamdan hareket ettiğinden bahseder.
Sokrates evreni yaratan ve koruyan
bir Tanrı’nın var olduğuna inanır fakat bunun yanında diğer site tanrılarına da
inanırdı. Bunu savunmada da görüyoruz. Tanrıları inkar etmediğini kendisi de
söyler.Kendisini dinsiz olarak addetmez. O halk dininin boş inançlarına bağlı
değildi. Tanrıların uygun olmayan şekildeki tasavvurlarına karşıydı. Bunların kaldırılması
için çalışmıştır. İç sesle kastetmek istediği belki de: tanrıların sesini
içimizde duymalıyız, dışarda somut bir şekilde(dış görünüşte) aramamalıyız.
Sokrates,Savunması’ndabazen bir Tanrı’dan bazen de tanrılardan bahseder.
Onun Tanrı anlayışı İslam da olduğu gibi bir tek Tanrı anlayışı değildi. O
dönemde yaygın olan inanış şöyledir: Tanrılar vardır bir de bunların Tanrısı
vardır. Tek olan yüce olan odur. Bundan dolayı Sokrates’in tanrı anlayışı da
buna uygundur.
Bir insanın Tanrı tasavvuru Tanrıya
atfettiği sıfatlara bağlıdır. Sokrates,Savunması’nda Tanrı’yı bazı sıfatlarla
nitelendirir. Savunma’da tespit ettiğimiz sıfatlar şunlardır: Tanrı sığınılan
yani dua edilebilen bir Tanrıdır(s5), Tanrı buyurur ve emreder(s7, 25), Tanrı
hüküm koyar(kader)(s19), Tanrı yalan söylemez (s10), Tanrı insanlarla (kahinler
ve rahipler yoluyla) konuşur(s9),Bilen sadece Tanrıdır(s12,36),Tanrı’ya baş
eğilir(s21), Tanrı lütufkardır(s22), Tanrı koruyucudur.(s36).
Sokrates güneş ve ayın Tanrı
olmadığına inanır. Güneşin taş ayın toprak olduğunu söyler. (s17) aynı zamanda
tanrıların oğulları olduğunu da inanır.(s18). Bir tanrıdan bahsettiği gibi yarı
tanrı olan Minos, Rahadamandos, Nakos’un varlığına da inanır.
Bu eser Platon tarafından kaleme
alınmış, bir erdem savaşçısı olan hocası Sokrates’in haksızlıklar karşısında
dik duruşunu ölümsüzleştirmiştir.Savunma’nın başka bir aktarımını da Sokrates diğer
öğrencisiKsenofon kaleme almış. Ancak Ksenofon mahkemeye tanık olmamış, yalnızca
duyduklarını aktarmıştır. Fakat yazdıkları Platon’un yazdıklarıyla tutarlılık
gösterir. Bundan dolayı bu metne özgün bir konuşma diyebiliriz. Fakat şunu da
söylemek gerekir ki yazarlar sözcüklere ne kadar sadık bunu tespit etmemizde
olası değildir.
Üç Atina’lı, Meletos, Anitos ve
Likon(lycon) m.ö. 399 yılında Sokrates’in aleyhine, onu topluma karşı bir
tehdit olmakla suçlayan bir kamu davası açtılar.Suçlama iki bölümden oluşur.
İddianın birinci bölüm Sokrates’in sapkın bir mezhebe sahip olduğu iddiasıdır.
Çünkü Sokrates geleneksel inançlardaki bazı yanlış öğeleri eleştirmiştir.
Burada tehlikeli olarak görünen şeylerden biri de onun “ilahi ses”i
tanrıtanımaz bir düşünce olarak iddia edilmesidir. İkinci bölüm ise daha
ciddiydi. Sokrates gençlerin kafasını ifsat etmek ve yoldan çıkarmakla
suçlanıyordu. Bu iddianın siyasi bir tarafı vardı. Ayrıca Sokrates, şehrin
ileri gelenlerini sorularıyla rahatsız etmiş onları kamuoyunda cahil olarak
göstermişti. Başlıca dava dini ve siyasi düşmanlığa dayanıyordu.
Sokrates’in Savunması üç ayrı
konuşmadan oluşur.
1-
Sokrates’in
kendini savunması.
2-
Ceza
önerisi.
3-
Mahkemeye
son hitabı.
1. Bölüm
Birinci bölümde Sokrates kendini
savunur. Konuşmaya kendisini suçlayanların iddialarına şaşkınlığını belirterek
başlar. Kendisinin bir hatip olduğunu ama burada gençler gibi süslü kelimeler
kullanmadan, yetmiş yaşındaki birine yaraşır bir şekilde, kendisinin doğru
olduğuna inandığı hakikatleri konuşacağını söyler. Buradaki konuşmanın iyi olup
olmaması önemli değil, önemli olan doğruyu söyleyip söylemediğidir.
Sokrates Anitos ve arkadaşlarından
korktuğunu çünkü onlar yalanlarla Atinalıları kandırmaya çalışmışlardır. Çünkü
onlar Sokrates’i Tanrı’ya inanmadığı söylemişler.Fakat, bu suçlamaları
Sokrates’in yüzüne karşı yapan olmamıştır. Bundan dolayı kendini savunma imkanı
da olmamıştır. Sokrates Tanrı’nın buyruğuna teslim olarak, kendini kanunlara
uygun olarak savunur.
Meletos’unsuçlaması şöyledir:
Sokrates, yeraltında ve gökyüzündeki şeylere karışan, eğriyi doğru gibi gösteren
ve bütün bunları başkalarına öğreten kötü bir kişidir. Sokrates bu gibi
konuları hiç bilmediğini söyleyerek, mahkemede bulunanların çoğunun kendisine
bu konuda şahitlik yapacağını söyler.Para ile ders verdiği söylentisine de
değinen Sokrates, bunun da asılsız olduğuna değinir. Fakat bu gibi suçlamaların
yersiz çıkmayacağını, normal bir insan olsaydı bu gibi dedikodu ve suçlamaların
olmayacağını söyler. Bu suçlamaların nedeni herkesin elde edebileceği
kendisinde de var olan bilgiden kaynaklandığını iddia eder. Kendisinde
insanüstü bir bilginin olmadığını dile getirir.
Sokrates’in kötü şöhreti (kendi deyimiyle)
şöyle başlar: Sokrates’in bilgisi Delfi
Tapınağının Kahinin söylediği bilgidir. Arkadaşlarından biri Kahin’e
gidip, Tanrı’ya Sokrates’ten daha bilge birinin olup olmadığın sorar. Tanrı da
Sokrates’ten daha alim birinin olmadığını söyler. Sokrates bu cevaba çok
şaşırır. Çünkü kendisinin böyle biri olmadığını bilir. Tanrı yalan
söylemeyeceğine göre bunun ne anlama geldiğini araştırmaya başlar. Bilgisiyle
şöhret olmuş bir kişiye gider. Vardığı netice o adamın hiçbir bilgiye sahip
olmadığıdır. Bu bilgisini o kişiye söyler. Ve oradakilerle birlikte o şahsın
düşmanlığını kazanır. Sokrates oradan ayrılırken kendisine: “doğrusu belki
ikimizde bir şey bilmiyoruz. Ama ben ne de olsa ondan daha bilginim. Çünkü o hiçbir
şey bilmediği halde bildiğini sanıyor ben ise hiçbir şey bilmiyorum ama bunu
biliyorum.” der. Sokrates bu şekilde kendini bilgili zanneden kişileri rahatsız
etmiş ve pek çok düşmanlık kazanmıştır. Fakat bundan vazgeçmez çünkü Tanrı’nın
sözünün ne olduğunu anlamaya çalışıyordur. Sonuçta Sokrates asıl cahillerin
bilgili diye bilinen insanların olduğuna kanaat getirmiş. Bu sonuca ulaşmak
için, devlet adamlarından tragedya yazarlarına hatta Dithyrambos şairlerine
kadar herkese başvurmuştu. Sokrates, şairlerin eserlerini yazarken bilgilerini
kullanmadıklarını, Tanrı’dan gelen bir ilhamla yazdıklarını söyler.Onların
yanından ayrılırken Sokrates, devlet adamlarından ve şairlerden kendinin daha
üstün olduğunu anlar. Büyük ustalarda da aynı hatayı gören Sokrates, onlar için
“her şeyi bildiklerini zannettikleri için bu bilgilerini gölgelediklerini”
söyler. Sokrates bu araştırmaları sonucunda pek çok düşman edinmiştir.
Sokrates’in konuşmalarını dinleyen kişiler, onun başkalarında olmadığını
söylediği bilginin Sokrates’te olduğunu zannettiler.
Sokrates’e göre her şeyi bilen sadece Tanrı’dır.
Tanrı “Sokrates en bilgili kişi” derken kastettiği şey: “Aranızda en çok bilen,
Sokrates gibi gerçekte hiçbir şey bilmediğini bilen”dir. Çok az bilgiyle kendini alim kabul eden
kişileri Sokrates ve öğrencileri sorularıyla bunların bir şey bilmediklerini
ortaya çıkarır. Fakat insanlar bilgisizliklerini kabul etmezler ve bundan
dolayı Sokrates’i gençleri yoldan çıkarmakla suçlarlar.Meletos, Anitos ve Likon
Sokrates’i suçlarlarken; onun gençleri yoldan çıkardığını devletin resmi
Tanrılarına inanmayıp bunun yerine yeni Tanrılar edindiğini iddia etmişlerdir.
Sokrates bu suçlamaları kabul etmeyerek bu söylenenlerin aksine, gençleri
ahlaklı olarak yetiştirmek için çok çalıştığını söyler. Sokrates mahkemede, tüm
Atina halkı gençleri terbiye ederken onları sadece kendisinin tek başına yoldan
çıkarttığı iddiasıyla alay eder. Kendisini suçlayanların büyük bir yanılgı
içinde olduklarını söyler. Çünkü Sokrates, kasten bir insan doğru yoldan
çıkarılırsa, çıkaran kişiye de ondan kötülük geleceğini bilecek kadar cahil
olmadığını söyler.
Tanrılar hakkında ki iddialar için
Sokrates, kendisin bir takım tanrılara inanmayı telkin ettiğini o halde tamamen
tanrısız olmadığını söyler. İddia edilen tanrısızlığı kabul etmez. Sokrates iddia edilenlerin tutarsız olduğunu şu
sözleriyle ortaya koyar: “dünyada bir kimse var mıdır ki tanrıya ait işlere
inansın da tanrılara inanmasın?” ya da “Daimonların kuvvetine inandığı halde
daimonlara inanmasın”. Sokrates kendisinin daimonların varlığına inandığını,Daimonlar
tanrı ise bu söylenenlerin bir çelişki içerdiğini söyler.
İnsan ölümden korkmaz, namusu için
insan ölümü seçebilir. Sokrates kendisine “bundan böyle insanları sorguya
çekmezsen seni serbest bırakacağız yoksa cezan ölümdür” deseler bile Sokrates,
Atinalıların dediğini değil Tanrının dediğini yapacağını söyler. Soru sormanın
kendisinin felsefesi olduğunu bunu yapmaktan vazgeçmeyeceğini söyler. Sokrates
ayrıca bunun (soru sormak) Tanrı’nın emri olduğunu ve Tanrı’ya hizmet yaptığını
söyler. Bu yoldan dönmeyeceğini ölmesi gerekiyorsa ölüme razı olduğunu söyler.
Sokrates kendisi mahkum ettikleri takdirdebunun Tanrıya karşı işlenen bir günah
olduğunu söyler.
Sokrates devletinkendisini öldürdüğü
takdirde tanrının onlara musallat ettiği bir at sineğinden kurtulacağını söyler.
Fakat bu uzun sürmeyecektir çünkü Tanrı yeni bir at sineği daha gönderecektir.
Sokrates kendisinin Tanrı tarafından gönderildiğini ispatlamaya çalışır. Kendisinin
onlarla baba gibi ağabey gibi ilgilendiğini bunu yaparken kendini bile ihmal
ettiğinden hatta onlardan para dahi almadığını söyler. Kendisinin fakir biri
olduğunu, devlet işlerine girmediğini herkese teker teker nasihat etmesinin
sebebini ise Sokrates, Tanrı’nın veya Tanrısal bir ruh olarak açıklar. Çocukluğundan
beri kendisinin bazı sesler duyduğunu ve bu seslerin ona bazı emirler verdiğini
ifade eder. Siyasete girmemesinin nedenini de bu şekilde açıklamış olur.Sokrates
devletin yaptığı hatalardan bahsederek, onu eleştirir. Siyasete girdiği
takdirde devletin yaptığı haksızlığa ve günaha ortak olacağı söyleyerek,
hayatta önem verdiği, haksızlıktan ve günahtan sakınmak olduğunu, bunun için
doğru bildiği yoldan ayrılmadığını ifade eder.
Sokrates insanları sorguya çekmesini
Tanrı’nın bir buyruğu olduğunu,bu buyruklar da ona gözüne görünen hayallerle
sabit olur. Sokrates tekrar gençleri yoldan çıkartmadığı, eğer böyle bir şey
olsaydı mahkemede onların da kendisini suçlaması gerektiğini savunur.
Sokrates’inSavunması’nda dikkat çeken
önemli bir hususta suçlandığı şeyden dolayı beraat etmek için herhangi bir yola
başvurmayışıdır. Bunu küstahlığından değil kendi ve devletin şerefine aykırı
gördüğünden yapmaz. Yetmiş yaşındaki bir insana bu aşağılık durumun
yakışmadığını söyler. Aciz ve aşağılık duruma düşen insanları, mahkemenin daha
şiddetle cezalandırması gerektiğini düşünür. Mahkemede yapılacak şey Sokrates’e
göre yargıcı aydınlatmak olduğunu, ondan merhamet veya beraat talep etmek
değildir. Yargıcın görevi bağışlamak değil, herkesin hakkını vermektir. Bunu
yaparken keyfine göre değil, kanunlara göre yapmalıdır. Yalan yere yemin ederek
yargıçlar etki altına alınmamalı, çünkü bu din dışı bir davranış olur.Sokrates
mahkemeden merhamet dilenmeyi tanrıları inkar etmek olduğunu söyler. Kendisini
tanrılara inanan biri olduğunu tekrar eder ve bu işin sonunu Tanrı’ya bırakır.
2. Bölüm
Sokrates ikinci bölümde kendine ölüm cezasını
teklif edenlere karşı kendi için ne teklif edeceğini tartışır. Kendini aşırı
dürüst, erdem ve bilgi peşinde koşan biri olarak tanımlar. Böyle birine
verilecek şey ona layık olmalı buda Sokrates’e göre ona verilecek cezaPryaneion’da
(TAPINAK) beslemek olmalıdır. Bunu söylerken inanarak söylediğini ifade eder.
Mahkemeyi ikna etmek için çaba göstermez. Kendisine şimdiye kadar bir kötülük
yapmadığını bundan sonra da yapmayacağını söyleyen Sokrates, kendisini bir
kötülüğe layık olduğunu söyleyerek bir ceza teklif etmez. Ölümden korkmaz.
Fakat ölümden bahsederken onun iyi mi kötü mü olduğunu da bilmez. Hapis
cezasını reddeder çünkü esir olmak istemez. Para cezasını da reddeder çünkü hiç
parası yoktur. Sürgün olmayı da kabul etmez çünkü kendi hemşehrileri ona
katlanmamıştır başka şehirdeki yabancı insanlar ona nasıl tahammül gösterirdi.
Zaten yaşlı bir insanın sürgün olması Sokrates’e göre pek acı bir durumdur.
Sokrates, burada yaşadıkları gibi oradan dabir gün sürgün edileceğini söyler.
Bunun olmaması için ağzını tutması gerektiğini söyleyenlere karşı da
Sokrates’in cevabı şöyledir: “böyle yaparsam Tanrı’ya karşı itaatsizlik etmiş
olurum”. Kendine hiçbir cezayı layık görmez. Sonunda Sokrates parası olsaydı
para cezası kesmelerini isteyeceğini söyler fakat bu konuda samimi olmadığını
teklif ettiği paranın azlığından fark edilebilir. Teklif bir minadır,dostları
kefil olurlar Sokrates bunu otuz minaya çıkarır.
Sokrates suçlu bulunur ve ölüm
cezasına çarptırılır. Sokrates’in bu karara yorumu ilginçtir: “Şehrin bilge
birini öldürmekten dolayı kınanacağını, bundan kimsenin bir karı olmayacaktır.”
Burada Sokrates kendini hala bilge olarak görmediğini diğer insanların böyle
düşüneceğini söyler.
Ölüm cezası için Sokrates, yargıçlar
biraz daha sabırlı olsaydı bu ölüm zaten doğal olarak gerçekleşeceğini dile
getirir. Beraat etmemesinin nedenini Sokrates, kendini iyi savunmadığından
değil, gerekli yalvarmayı yapmamasına ve gözyaşı dökmemesine dayandırır. Bundan
da pişmanlık duymadığını söyler. Sokrates, mahkemeden af dilemeyi savaş
meydanlarında bir askerin, düşman karşısında diz çöküşüne benzetir ve bunu
küçük düşürücü bir davranış olarak görür. Sokrates burada önemli olan şeyin
ölümden kurtulmak değil, haksızlıktan uzak durmak olduğunu söyler.
Sokrates kendisini ölüme götürenlerin
de büyük bir cezaya mahkum olacağını, bunu yapanlardan hesap sorulacağını
söyler.Sokrates’in bu dediği gerçekleşir. Onu şikayet edenlerden biri ölüm
cezasına çarptırılır bir diğeri ise sürgüne gönderilir.
Sokrates kendisinin beraatini isteyen
hakimlerle söyle seslenir: “Ey hakimler size bir olay anlatacağım. Şimdiye
kadar kötü bir iş yapmamak için içimden gelen Tanrısal ses engel olurdu. Ama
şimdi başıma pek kötü bir iş geldi. Burada konuşurken Tanrısal ses beni
engellemedi. Bu ne anlama geliyor? Bu şüphesiz başıma gelen şeyin iyi bir şey
olduğudur. Ölüm kötülük değildir. Kötülük olsaydı içimdeki ses beni engellerdi”.
Sokrates ölümü bir kurtuluş olarak
görür. Ölüm bir hiçlik değildir. Ruh bir dünyadan diğerine göç eder. Ölüm diğer
dünyaya yolculuk ise bu büyük bir nimettir. Çünkü orada gerçek yargıçlar Minos,
Rahadamanthos, Nikos ve yarı tanrılar vardır. Bu bilgiler doğruysa Sokrates bir
an önce oraya gitmek ister. Dahası Sokrates burada yaptığı gibi öteki dünyada
da gerçek ve sahte bilgeleri araştırmayı ilerleteceğini ve kimin bilge olup
olmadığını daha iyi anlayacağını söyler. Öteki dünyada soru sorduğundan dolayı
kimsenin onu yargılamayacağını ve ölüme mahkum etmeyeceğini ifade eder. Sokrates
öteki dünyada doğru söyleyen kişilerin sonsuz olacağına inanır. Bundan dolayı
ölümden korkmaz. İyi bir insana ne dünyada ne de öteki dünyada kötü bir şey
başına gelmez. Tanrılar bu insanları korurlar. Ölmek ve ıstıraplardan
kurtulması için, Sokrates’in içindeki Tanrısal ses onu engellememiştir.
Ölüme giderken Sokrates zehir kadehini eline
alır ve şunları söyler “şimdi gitmek zamanı geldi, benim için ölme sizin için
yaşama zamanı. Aramızdan hangisinin daha iyi bir duruma
doğru yol aldığını Tanrı’dan başkası bilemez.”
Elinize emeginize saglik, cok güzel bir post olmus, sokrates hakkinda bir cok hikayeler okumustum ama ölümü hakkinda fazla bilgim yoktu, sayenizde bilgilendim tesekkür ederim :)
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim, hazırlaması zahmetli olsa yazması keyifliydi, yorumunuz ve ilginiz için ben teşekkür ederim.
YanıtlaSilhttp://felsefe-alemi.blogspot.com/2015/01/olumsuz-sokrates.html "SOKRATES"' ile ilgili bu yazı da ilginizi çekecektir eminim.
YanıtlaSil