13 Ocak 2015 Salı

Disiplin Modellerinin Değerlendirilmesi ve Yorumlanması

          Günümüzde anne ve babalar ile öğretmenlerin özellikle üzerinde durduğu konulardan birisi öğrenci disiplinidir. Sizlerle disiplin modelleri üzerine evvelce hazırlamış olduğum bir ödev dokümanımı paylaşmak istiyorum. Burada uygulanan disiplin modellerini ve kendimce yapmış olduğum yorumları okuyacaksınız. 

1- Davranış Değişikliği Modeli ( Skinner)

            Bu disiplin modeline baktığımızda bir okul ve sınıf disiplin modelinin önerilmemiş olduğunu okulda ve sınıfta öğrenci davranışlarının kontrol edilmesine ilişkin bir yorumlama olmadığını görmekteyiz. Öğrenciye ödül veya ceza verildiğinde davranışının  istenen yönde şekillenebileceği düşünülmüştür. Yani davranış olumlu ise ödül verilerek bu davranışın pekiştirilebileceği, olumsuz ise de göz ardı edilerek söndürülebileceği varsayılmıştır. Bana göre; öğrenciye ödül olarak, takdir edici ve uygun bulduğunu belirtir yorumlar ya da güler yüzlü bir dönüş verilebilir ve olumlu hareketi pekiştirilebilir. Ancak bu yöntemde uygulanan ceza istenmeyen davranışın önlenmesi yerine öğrencide olumsuz duygular oluşmasını sağlayabilir. Örnek olarak, öğrencinin dersten veya öğretmenden soğumasına neden olabilir. Bu nedenle bu disiplin modelinde öğretmenlerin ödül alabilecek davranışları açıklaması ve uygun olmayan davranışlar karşısında sonuçları hakkında önceden bilgi vermesi daha uygun olacaktır.

2- Sosyal Disiplin Modeli (Dreikurs)

            Bu disiplin modelinde öğrenci sosyal bir varlık olduğu için ve karşılanması gereken temel gereksinimler olduğu için, öğretmenin daha dikkatli olması gerekmektedir. Çünkü dikkat edilmediği takdirde öğrencide tanınmak, dikkat çekmek, güç mücadelesi, öç alma, yetersizlik göstermek gibi uygun olmayan davranışlarla karşılaşabilmektedir. Bana göre, önemli olan öğretmenin bu davranışlarla mücadele edebilmesidir.  Örneğin

8 Ocak 2015 Perşembe

SOKRATES’İN FELSEFESİ VE SOKRATES’İN SAVUNMASI


SOKRATES’İN FELSEFESİ VE SOKRATES’İN SAVUNMASI

             Sokrates (MÖ 469-399) 469 yılında Atina’da doğmuştur.  Kendini eğitmiş bir kişidir. Öğrendiklerini başkalarına öğretmiş, bu işten para kazanmamıştır. Aristokrasiden pek seçkin öğrenci kitlesi vardı. Bildiklerini herhangi bir kitapta yazmamıştır. Onun düşüncelerini bize öğrencileri Platon (Eflatun): Savunma, Kriton, Fedon ve Ziyafet adlı kitapları Sokrates’i anlatmış.Ksenofonise Hatıralar, Savunma, Ziyafet ve Ekonomi gibi eserlerle onu bize anlatır.

Sokrates’e kadar Antik Yunan felsefesi tabiat ve kozmoloji gibi konularla ilgileniyordu.Sokrates’le birlikte felsefe yeni bir döneme girdi. Sofistlere kadar insanhenüz felsefenin konusu bile değildi. Felsefenin yönünü insana çeviren Sokrates olmuştur.Çiçero’ya  (MÖ 106-43) göre “felsefeyi gökten yere indiren” Sokrates olmuştur.Felsefenin konusunu insana, ahlaka şehirlere ve topluma çeviren kişi Sokrates’tir.

Sokrates, çağdaşları ve özellikle gençler üzerinde büyük etki göstermişti. Bunun nedeni, düşüncelerine uygun olarak tam bir bilge hayatı sürmesi; “hakikati” aramaktan başka bir tutkuya kapılmamış olmasıydı. Düşüncesi ile davranışları arasında tutarlılık ve bir bütünlük bulunması da Sokrates'i, günümüzün düşüncesine ve felsefesine yaklaştıran çok önemli bir özelliktir. Sokrates, içinde yaşadığı toplumun inançlarını, törelerini, peşin hükümlerini, sahte yanlarını derinlemesine eleştirip ortaya koyduğu

Bir Lider Olarak "Steve Jobs"







            Steve Jobs küçük yaşta terk edilmiş olması ve evlatlık verilerek bunun bilincinde büyümüştür. Bu terk edilmişlik duygusunu kendisini sahiplenen ebeveynlere yansıtmasa da zaman zaman çok yakın arkadaşlarına bu durumun kendisinde yarattığı acıdan bahsetmiştir. Ve yaşantısı boyunca sergilediği davranışlar kendisinin bu durumundan ötürü daha bir bağımsız davranmaya çalıştığını, farklıritimlerde hareket ettiğini ve bence bir liderde olabilecek bir özellik olarak düşünürsek, mutlaka doğduğu dünyadan farklı bir dünyada yaşadığını bildiğini göstermektedir. Çünkü kendisi bu durumunu şöyle belirtiyor. “Evlatlık olduğumu bilmek kendimi daha özgür hissetmemi sağlamış olabilir, ama kendi­mi asla terk edilmiş hissetmedim. Ebeveynim kendimi özel hissetmemi sağladılar hep.”
            Steve Jobs otoriter bir lider yaklaşımı sergileyerek yaptığı herşeyde mutlak kontrol sahibi olma arzusu duymaktadır ve bu kişiliğinden ve doğduktan sonra terk edilmiş olmasından kaynaklanmaktadır.
            Öğretmeni Jobs' a “Evrende anlamadığın nedir?” diye sorduğunda, Jobs “Babamın neden durup dururken parasız kaldığınıanlamıyorum,” diye yanıt vermiştir. Bu cevabı ile Jobs kendine has duygusal zekası olan bir lider olduğunu göstermektedir.
            Babası tarafından küçük yaşlarda NASA Ames Araştırma Merkezi’ne götürüldüğünde “Bir bilgisayar terminalini hayatımda ilk kez babam beni Ames merkezine götürünce gördüm, sırılsıklam aşık oldum." demiş ve bir liderde olması gereken teknik ve kavramsal becerilere yaşına göre ne kadar haiz olduğu, ilgi duyduğu anlaşılmıştır. Yine benzer bir durumu şöyle örneklendirmek gerekirse, oturdukları muhitin çevresinde silikon vadisinin olması ve çevrede oturanların müteahhit, mühendis gibi üst düzey çalışanlar olması ilgisini çekmiş "Yeni teknolojiler üreten bir sürü askeri şirket vardı, orası gizemliydi ve yüksek teknoloji üretiyordu, dolayısıyla orada yaşamak çok heyecan vericiydi.” diyerek yine teknik ve kavramsal becerilerinin üst düzey olduğu anlaşılmıştır. Ayrıca Santa Clara Vadisi’nin ticari omurgası olan ve ABD’deki yıllık girişimci sermaye yatırımlarının üçte birini gerçekleştiren şirketleri ve geliştirme gruplarını birbirine bağlayan işlek bir cadde olan El Camino Real için "Büyürken oranın tarihinden ilham aldım, onun parçası olmak istedim.” demiştir.
            HP mühendisi olan komşusunun ona gösterdiği bir karbon mikrofonla ilgili bir teknik bilgiyi babasının yanlış bilmesi neticesinde ısrarla ona yanlış bildiğini anlatıp babası itiraz etse bile ona bunu göstererek ikna etmiştir. Babasının herşeyi bilmediğini ilk defa fark etmiş. karbon mikrofon olayı kendisinin ebeveyninden daha akıllı ve zeki olduğunu fark etmesine yol açacak acılı bir süreci başlatmıştır. Ayrıca ebeveyninden daha zeki olduğunu anlayınca,

7 Ocak 2015 Çarşamba

Türkiye'nin İlk Kadın Pilotu-Bedriye Tahir Gökmen

Türkiye'nin ilk kadın pilotu kim diye sorulduğunda kaç kişinin aklına Bedriye Tahir Gökmen gelir? Bende bu cevabı duyduğumda çok şaşırdığım ve bilmediğim için sizlerle de paylaşmak istedim.
   Türk havacılık tarihinin önemli isimlerinden birisi olan pilot mühendis Vecihi Hürkuş'un Kızıltopraktaki “VECİHİ SİVİL TAYYARE MEKTEBİ”nde eğitim almaya başlayan Bedriye hanım memur olarak görev yapmaktadır.    Uçuş okulunda Vecihi Hürkuş tarafından yapılan iki adet uçakla birlikte hava kuvvetleri müsteşarlığına ait iki adet te servis dışı uçak bulunmakta ve okul öğrencileri  ikisi bayan onikisi erkek toplan on dört pilot adayından oluşmaktaydı. 
Yetenekli ve başarılı olan Bedriye Tahir hanım erken saatte uçuş okuluna gelerek eğitimi alır daha sonrasında ise işyerindeki mesaisine yetişirdi. Öyleki hafta sonu tatillerinde bile okula giderdi.Tüm bu başarılarına kayıtsız kalmayan havacılık ve spor dergisi yazarlarından İffet Halim Oruz, Vecihi beye bir mektup yazmış ve Bedriye Tahir hakkında bilgi istemişti.
Vecihi beyin, Bedriye Bacı diye çağırdığı Bedriye hanımdan aldığı ve gönderdiği cevap:
 
 “Havacı olmak için duyulan isteğin başlıca nedeni, uçmak hissinin insanların yaradılışında olmasıdır. Buna en büyük delil, bundan yüzlerce yıl önce insanların kimi kanat takarak, kimi barutla ve daha birçok araçla uçmaya teşebbüs etmiş olmaları ve bu uğurda bir çok kurban vermeleridir.
  
Çocukluğumdan beri kuşların uçuşlarını, kanat çırpışlarını, dönüşlerini büyük bir dikkatle seyreder ve bundan zevk alırdım. Uçakları seyrederken tatlı bir heyecan duyar ve bu insanlar ne kadar mutlu, ben de böyle uçsam diye düşünürdüm.
 
Bu meslekte duyulan heyecanlar öyle gariptir ki, anlatılamaz, ancak hissedilir. Bunun için de uçmak lazımdır. Havacılık öyle tatlıdır ve öyle çekicidir ki, bu mesleğe giren bir daha ayrılamaz. Havacılıkta ülküm iyi bir havacı olmak, Türk kadınlığının bu alanda da öteki milletlerden geri kalmayacağını göstermek ve yurtta havacılığın canlanması için çalışmaktır.”
 
İlk Türk kadın pilotu olduğu için Abdurrahman Türkkuşu(ilk paraşütçü pilot), Bedriye bacıya “Gökmen” adını takmış ve Bedriye hanım soyadı kanunu ile birlikte Gökmen soyadını almıştır.
 
Bedriye hanımın çalıştığı yer, onun önüne ya uçuş ya da katiplik diye seçenek sunmuş, ancak kendisinin uçuş okuluna gitmeye devam etmesi nedeniyle hakkında ceza işlemi başlatmış ve maalesef işten çıkartmışlardı. 
 Ağustos 1933 yılında Bedriye Tahir hanım okulunu bitirmiş ve brovesini almış ancak brövelerin onaylanması için Hava Müsteşarlığından  heyetin gelmesi beklenmiştir. Ne yazıkki okuldaki uçağın, heyetin gelmesinden kısa bir süre önce Kalamışta geçirmiş olduğu kaza neticesinde kullanılamaz hale gelmiş olması heyetin geldiği gibi geri dönmesine neden olmuştur. Vecihi bey heyetin tekrar gelmesi için ne kadar ısrar etse heyet tekrar gelmemiş ve okul 1934 yılında mali sorunlar nedeniyle kapanmıştır.
Malesef Bedriye Tahir Gökmen hakkında bundan öte bir bilgiye ulaşılamamıştır. Ancak Bedriye Tahir Gökmen ilk kadın pilotumuzdur ve Türk havacılık tarihine de adını bu şekilde yazdırmıştır. Kendisini saygıyla anıyoruz.



6 Ocak 2015 Salı

Haydarpaşa

HAYDARPAŞA GARI
 
Sizlerle uzun yıllar çocukluktan itibaren uzun yıllar yaşadığım Haydarpaşa semtinin tarihi mimarisi, bağdat demiryolu hattının başlangıç istasyonu olarak II. Abdülhamid döneminde, Almanlar tarafından 1908 yılında inşaa edilen  Haydarpaşa Garı hakkında bilgi vermek istiyorum.

Anadolu'dan Avrupa'ya açılan bir kapıydı Haydarpaşa..Ya da yeşilçam filmlerinde merdivenlerden inerek vapura binilmesiyle İstanbula gelinmiş olunduğunun kanıtı, hayatı yenecek olmanın göstergesi, hayata tutunmanın, umudun ve elbette bana göre çocukluğumun adı Haydarpaşa...
 
Semt adını padişah III. Selim'in paşalarından Haydar Paşa'dan almış. Gar yerleşkesine Anadolu'dan gelecek veya Anadolu'ya gidecek vagonların ticari eşyalarını yüklemek veya boşaltmak için tesisler yapılmıştır. Hatta okuduğum ilkokul gar binasını inşa eden Alman ustaların çocukları için yatakhane ve okul olarak kullanılmıştır.  



II.Abdülhamid, istasyonun artık ihtiyaca cevap veremez duruma gelmesi nedeniyle yerine yeni bir gar binası ve tesisler yapılmasını istemeş olduğundan 30 Mayıs 1906 yılında garın inşaatına başlanmış ve gar 1908 yılında faaliyete geçmiştir.

Otto Ritter ve Helmuth Cuno adlı iki Alman mimarın öncülüğünde yapım islerini üstlenen inşaat firması tarafından, gar binası 21 m uzunluğundaki 1100 ahşap kazık üzerine oturtulmuştur. Mimarisi Prusya yeni-rönesans havasında gerçekleştirilmiştir. İki kolu farklı uzunlukta ve "U" şeklinde inşa edilen binanın iç avlusu kuzeye, deniz cephesi ise güneye bakacak şekilde konumlandırılmıştır.

Binanın ahşap çatısı tam bir Alman mimarisi havasında inşa edilmiştir, çatı hizasındaki saat Alman demiryollarının simgesi kartal kanadı ile süslenmiştir. İleriki yıllarda bu motif Türk demiryollarının simgesi olmuştur. İç süsleme ve vitraylar da Alman sanaçtı Linneman tarafından yapılmıştır.  

Bina 1917 de birinci dünya savaşı sırasında sabotaj nedeniyle çıkan bir yangın neticesinde büyük hasar görmüştür, yangının büyümesinde garın cephanelik olarak kullanılmasının da payı büyüktür. 1979 yılında Haydarpaşa açıklarında meydana gelen tanker kazasında yine büyük bir hasar görmüştür. 1983 yılında dış cephe ve iki kule restorasyonu bitmiştir.  

Özellikle filmlerin, çekimlerin uğrak yeri olarak, kavuşma sahnelerinin, umut ve özlemlerin vazgeçilmez bir durağı, başrol oyuncusu olmuştur.

Ayrıca perondan çıktıktan sonra rayların üzerinde Haydarpaşa türbesi vardır. Bir rivayete göre yaklaşık 100 yıl önce istasyonunun hareket amiri türbenin olduğu yerden tren rayı geçmesini istiemiş ve bu istek üzerine çalışmalar başlatmıştır. Ancak hareket amirinin rüyasına giren "Haydar Baba ''beni rahatsız etmeyin demiş ama yine de çalışmalar devam etmiştir. Hatta kepçenin kırıldığına dair de rivayetler vardır.